Bugünün İzleri

Bilim ve Teknoloji - 29 Ağustos, 2022 - Okuma Süresi: 8 Dk.

29 Ağustos, 2022

Bugünün İzleri

Gelişimsel süreçte yaşamın ilk 8 yılı erken çocukluk dönemi olarak adlandırılır. Bu dönem bizler için oldukça önemli. Çünkü erken dönem çocukluk öyküsü beyin gelişimimizi doğrudan etkiler. Erken yaşlarda atılacak olan temel, çocuğun tüm hayatını etki altına alacak önemli bir adım! Bu konu hakkında daha çok şey öğrenmek isterseniz buyurun yazıma!

 "Nereden gelip nereye gittiğini, neden var olduğu konusunda hiç düşünmemiş kişilerin, harika antioksidan takviyelerle beş yüz yıl yaşamaları bir şey ifade eder mi?" 

"Onlar uzun yaşam formüllerini arayadursun, ben size bir sır vereyim. Dış dünyadan aktarılmış, birçoğu sahte olan korkularınızdan sıyrılıp iç yolculuğunuza odaklandığınızda ve bedene hücresel düzeyde şefkat gösterebildiğinizde 'zaman algınız' da değişecek."

 

Anda kalmak mı yoksa geçmişi düşünüp geleceği kaçırmak mı? Çoğumuz geçmişten kaçarak bir şeyleri sürdürmeye çalışırız. Fakat ne acıdır ki geçmiş peşimizi hiç bırakmaz. Bizler bugün yaşadığımız hayatın ilk adımlarını geçmişte attık, geçmişten var ettik bugünü. Bu yüzden takdir edersiniz ki geçmişi görmezden gelmek, önemsememek ve hatta unutmaya çalışmak büyük bir saçmalık. Öğrenerek büyüyoruz ve büyüdükçe de öğrendiğimiz gerçeği yok sayılamaz öyle değil mi? Gelişimsel süreçte yaşamın ilk 8 yılı erken çocukluk dönemi olarak adlandırılır. Bu dönem bizler için oldukça önemli. Çünkü erken dönem çocukluk öyküsü beyin gelişimimizi doğrudan etkiler. Erken yaşlarda atılacak olan temel, çocuğun tüm hayatını etki altına alacak önemli bir adım. Narsist bir anne ile geçen çocukluk dönemi ve sevgi dolu bir anne ile geçen dönemi kıyaslayabilir miyiz? Yalnızca çocukluk dönemi yaraları olarak kalmaz elbette. Çocuk büyüdükçe yaraları da aynı oranla büyür, farkındalık artar ve mutsuz son. Hayatı hep geçmişten kopmaya çalışarak geçiririz. Şöyle ki yetim bırakılan duygular farklı yerlerde, farklı zamanlarda kendini hep hatırlatmak için önümüze gelir. 

Bu hayatta yaşanan her şeyin bir anlamı var. Siz duyguların farkında olmasanız da duygular her daim sizin peşinizde. Bir koku, bir mimik, ufak bir hareket ya da bir obje.. Herhangi bir şey size geçmişi hatırlatabilir. Kendimden örnek verecek olursam, yıllar sonra duyduğum bir oda kokusu beni çocukluğuma götürüp yüzümü güldürebiliyor. Ya da adını hâlâ hatırlamadığım ve çocukluğumda mutfağımızdan eksik olmayan o kahverengi tozun tadı hala hatrımda. Toksikasyon sonucu kaybettiğim kedimi, hastanede alakasız bir vakayı incelerken toksikasyon kelimesini görüp 5 günlük yaşam mücadelesini hatırladığımda modum düşebiliyor. Ve bunun gibi yüzlerce duygunun hepsi geçmişi bana unutturmamak için peşimde. Demem o ki biz insanların geçmişinden kaçmaya çalışması boşa kürek çekmekten başka bir şey değil. Halı altına süpürdüğümüz birçok şey bu tarz ufak şeylerle duyguları tetikleyebilir. Yıllar sonra saçma bir anda ortaya çıkan ve anlamlandıramadığınız panik atak gibi birçok psikopatolojik durumlar da bundan kaynaklanır. Kim bilir belki bazı şeyleri aşmak için düşünmek, üstüne gitmek gerekir. 

Anneleri tarafından ilgi gören, sevilen ve daha fazla yalanan hayvanların hipokampüs hücrelerindeki kortizol reseptör sayılarında artış olduğunu gösteren birçok çalışma var. Annenin yavruya gösterdiği bu davranış yavruya da aktarılır. Dolayısıyla bazı durumlarla baş etme becerisi gelişir ve yavru büyüdüğünde stresle baş etme olanağı daha yüksektir. Burada aile içi iletişimin geleceğimizi nasıl inşa ettiğini açık bir şekilde görebiliriz. “Stres”, beyin yapısı ve işlevi üzerinde kalıcı etkiler bırakır. Stres altında bir çocukluk dönemi geçirdiyseniz bu kalıcı etkiler kaçınılmazdır. Bunu şöyle kanıtlayabiliriz; yalanıp temizlenmiş farelerin hipokampüs hücrelerindeki DNA metilleme hızlarında yavaşlama olduğu saptanmış. Dikkat çekecek derecede, annelerin yalama aktivitesinin yavrunun gelişen beynindeki stres tepkilerinin daha az kortizol salgıladıkları ve daha sakin oldukları bulunmuş. Bunun aksine, yüzüstü bırakılan yavrular ürkütüldüklerinde çok daha fazla kortizol salgılıyorlar, yani daha az gelişmiş hipokampüsleri var ve ürkütüldüklerinde ya da yeni bir ortamda iken sinirli şekilde reaksiyon gösteriyorlar. Yani az önce bahsettiğim gibi basit bir anaç davranış vasıtasıyla, bu anne fareler yavrularının beyinlerini şekillendiriyor. 

 

Anne Temalı Çocuk Kitapları - Bebek.com

  

Sonuca gelecek olursak; geçmişi unutmanın bir yolu yok. Geçmişiniz bugününüzün en önemli yapı taşıdır. Bu sebeple geçmişte yaşanan travmalar ya da güzel olaylar bugün sizi siz yapan değerlerdir. Düşünsenize çoğumuz aile ekolü ile bir yerlerde varız. Buraya kadar hep aileden bahsettim ama elbette dış etmenler de oldukça önemli. Herkesin korktuğu bir şey ve bu korkunun arkasında bir çocukluk anısı vardır muhakkak. Köpek fobisi, küçükken kovalanan biri için normal karşılanır. Ya da küçükken hep yılanlarla korkutulan birinin yılan sevdiğini pek görmedim. Çok sevdiği bir arkadaşının başka biriyle olup onu dışlaması da bir çocuk için büyük bir travma. Bu çocuk büyüdüğünde hep terkedilme korkusuyla yaşayacak.

"Zor olan "var olan yokların" gidişidir."  

Şimdi bu duygu durum bozukluklarına karşı önlemi nasıl alalım noktasına değineceğim. Çok sevdiğim bir doktor yazdığı kitapta buna bütüncül bakmamız gerektiğini üstüne basa basa dile getiriyor. (Deniz Şimşek - Birim) Zira ben bunu acı şekilde tecrübe etmiş biri olarak söylemeliyim ki biyolojik bir hastalığın psikolojik boyutu yadsınamaz bir gerçek. Bu yüzden psikiyatriye danışmadan alınan tedavilerde kullanılan ilaçlar mevcut problemi iyileştirmekten ziyade baskılar. Psikiyatrik problemlerde D vitamini, magnezyum, çinko, demir, B12 ve iyot düzeylerini hafife almayın. Bu gibi problemlerde en önemli sinirsel haberci kuşkusuz serotonin! Depresyonun fizyopatolojisine bakacak olursak eğer, inflamasyon serotonin üretimini baskılar. Vücudu çeşitli hastalık ve yaralanmalara karşı korumak amacıyla oluşturduğu bir tepkidir. Vücutta birçok iyileşme sürecinin temelinde inflamasyon oluşması yer alır. Ve inflamasyon çoğu hastalıkta olduğu gibi psikiyatride de oldukça büyük bir yere sahip. İnflamasyona bağlı serotonin azaldığında farklı moleküller açığa çıkmaya başlar. Bağırsaktan sızan toksin ve mikrop kaynaklı maddelerin beyine olan etkisi yadsınamaz. Yani bağırsak ve beyin arasında güçlü bir iletişim olduğunu unutmamalıyız. 

Aileden nerelere geldik dediğinizi duyar gibiyim. Fark ettiyseniz bütüncül baktığımızda çocukluğumuzda yaşadığımız travmalar, bir koku ya da mimikle kendini hatırlatırken; vücudumuzda bağışıklık sistemi tepkisi olarak gelişen inflamasyonun serotonini baskılayıp bağırsaktan sızan toksinlerin beyni etkilemesine sebep olmasıyla birlikte anksiyete, depresyon, bipolar bozukluklar gibi psikiyatrik problemler de kaçınılmaz hale gelir. Yani geçmişten kaçmaya çalışmak yerine bağırsaklarımıza iyi bakarsak beynimizi de bu ölçüde beslemiş ve serotonin dengesini koruyarak (tabii ki az önce bahsettiğim D vitamini, magnezyum, çinko, demir, B12 ve iyot düzeyleri kontrol altına alınarak) ruh halimizi de sağlam tutabiliriz. Travmalara karşı kalkanımız hazır duruma gelmiş olur. 

Son olarak bu yazıyı bir hayat dersi beklentisiyle değil bilimsel gerçeklerle sonlanacağını bilerek okuduysanız teşekkür ediyor ve beni artık gerçekten tanıdığınızı bilmenin gururuyla yazımı sonlandırıyorum. 

 

Sağlıkla kalın!

Haftalığın PeP'te!

İlk 15'a giren her içerik ile 200 TL kazan!

En popüler yazar sen ol!

Okunma puanını artır, kazan!

Liderlik Tablosu'na göz at!

Bu haftanın en çok okunanları.

E-bültenimize abone ol!

Haftanın en popüler içerikleri, en çok kazananlar ve staj haberleri bültenimizde.

Gizlilik Sözleşmesi'nde belirtilen hüküm ve koşulları kabul ediyorum.