Kafasına Anten Taktıran Adam: Neil Harbisson

Hepimiz bir alanda derece yapmak ve iz bırakmak isteriz. Her alanda insanın yer aldığı ilginç rekorlarla dolu Guinness Rekorlar Kitabı'na giren Neil Harbisson'un derecesi oldukça ilginç. Gelin birlikte yazımda inceleyelim.

Dünyayı gri görmek yerine duymayı tercih eden Neil, renk körü (akromatopsi) olarak doğdu. Akromatopsi, ender görülen bir renk körlüğü durumudur, burada sadece gri tonlarda görebilirsiniz ve renkleri hissedemezsiniz. İstatistik, dünyadaki yaklaşık 33.000 kişiden birini etkilediği yönünde.

İrlanda'da yaşayan Neil, kafasına taktırdığı anten ve beyninde bulunan çip sayesinde renkleri duyabiliyor. Anten renkleri algılıyor ve beyninde bulunan çipe iletiyor. Çip algıladığı renkleri beyinde müzik notalarına çeviriyor. Bu notalar beyinden kulakta bulunan kemiklere iletiyor. Normal işitme sistemimizde algılanan ses kulaktan kemiğe iletilirken Neil'de izlenen yol biraz farklılık gösteriyor. Neil bu durumu şöyle özetliyor;

Bir sanat eserine baktığım zaman ressamların notalar üzerindeki uyumuna bakıyorum.

Fiziksel değişime geçmeye, 11 yaşında insanlara renkler vererek başladı. İlk başlarda insanlar hangi rengi söylerse öyle düşündü ancak zamanla basit içerikler onun dünyayı algılamasında zorluk olmaya başladı. 20 yaşında piyano çalmayı her tuşa bir renk vererek öğrendi. Piyano hocasına renkleri algılamasında teknolojiyi kullanmak istediğini ve renkleri duymak istediğini belirtti.

Sanatçı, başlangıçta bu durumun oldukça kafa karıştırıcı ve zor olduğunu belirtiyor. Ancak, beş ay içinde beyninin seslere alıştığını söylüyor. Harbisson, kendisini "ilk insan cyborg" yani insanla robot arası canlı olarak tanımlıyor. Cyborg topluluğunu destekleyen The Cyborg Foundation'ı kuran Neil, topluluğu için şunları söylüyor,

Belirli koşullardaki insanlar değil. Herkesin duyularını genişletmesine yardımcı olmak istiyoruz… Evet!

Kafatasına cerrahi olarak bükülebilir anten ve çip yerleştiren Neil'in çipi aynı zamanda internete bağlanabiliyor ve telefon aramalarını kafasının içinden duyabiliyor.  İnternet kullanımı için de aynı sistem, yalnızca bir kameraya değil, diğer kameralara bağlanmak için kullanılabiliyor. Bir renk sensörü gibi ama bu bir kamera. İnternetiniz varsa aslında harici kameralara bağlanabiliyorsunuz. Aslında bir nevi kafasında Bluetooth var ve Bluetooth ile başka herhangi bir cihaza bağlanabiliyor. Eğer o cihaz görüntü alma potansiyeline sahipse bu görüntüler direkt olarak kafasına gidebilir.

İnternet bağlantısını kontrol edebiliyor mu yoksa her daim açık mı?

Neil, isterse internetini kapatabiliyor. Renk iletimi yapan arkadaşları için sabah 10 ve akşam 10 arası açık bırakıyor. Burada internetin amacı uzaya kalıcı olarak bağlanabilmesidir.

Kafama renk gönderebilen beş kişi var ve ben de arada sırada NASA'nın Uluslararası Uzay İstasyonu'na bağlanabiliyorum. Şimdi beynimi uzaydan gelen renkleri algılaması için eğitiyorum.

Birçok bilim insanı bu durumu bir nevi sinesteziye benzetse de Neil bu benzetmeyi reddediyor. Sinestezi, var olan iki duyuyu birleştirir. Neil'e göre bu durum oldukça farklı çünkü kendisi hiç olmayan bir duyu kullandığını savunuyor.

Sinestezi , var olan iki duyunun birleşimidir, oysa benim durumumda yeni bir duyunun yaratılmasıdır. Benim için renk yeni bir anlam. Ayrıca, geleneksel işitme duyumla duymuyorum. Yeni bir duyu yaratıyorum. Bu, kafatasımda bir titreşimdir ve daha sonra sese dönüşür. Renk duymak aslında titreşimin ikincil bir etkisidir, bu yüzden asıl duyu titreşimdir, ki bu benim için yeni bir duyudur.