Eğitimdeki Geleneksel Metot: Ezber

Eğitim - 04 Nisan, 2022 - Okuma Süresi: 6 Dk.

04 Nisan, 2022

Eğitimdeki Geleneksel Metot: Ezber

Her çocuk özeldir. Hepsinin bir yeteneği, ilgi alanı vardır. Vardır diyorum ama testlerin arasında hepsi kayboldu. Defterlerin arkasına çizilen resimler görmezden gelindi, derslerde soru soran ve sorgulayan çocuklar yok oldu. Eğitimin sorunları ve köken aldığı metodun yanlışlığına bir eleştiri...

Bir iş görüşmesinde nelere dikkat edilir? Pek çok şey zaten önceden iletmiş olduğumuz CV’de bulunmaktadır. Görüşme sırasında ise eğitim hayatımız boyunca sistemin hep gözardı ettiği yetkinlikler; değerlendirme, araştırma, fikir üretebilme ve takım çalışmasıyla uyum gibi yetenekler sorgulanır. Bunlar aslında iş hayatımızı oluşturur.

Mezun olduğumuz zaman iş hayatımız için gerekli olan edinimlere ulaşmaya başlamış oluruz. Çünkü 'eğitimimizi’ alırken öğrenmekten çok bilgileri ezberlemiş olur, o bilgilerin nasıl kullanılacağını ya da yeni bilgilere nereden ulaşılacağını öğrenmekten çok uzağızdır.

İlkokuldan beri sabit bir müfredatın çevresinde, eğitimcilerin bizi sürüklemesini deneyimledik. Sistemin içinden eğitimci olarak yetişen insanlar karşımıza çıkıyor ve sistemi hiç değiştirmeden öğrencileri eğitmeye çalışıyor. Müfredat her hafta işlenecek dersin konusuna, kullanılacak ders kitaplarına, eğitim setlerine kadar karar vermiş ve eğitimcinin çember dışına çıkmasına izin vermiyor. Müfredata göre öğretilmesi gereken bilgiler detaylı bir şekilde anlatılıyor. Öğrencinin kapasitesi onu almaya uygun olup olmadığı düşünülmüyor. Sonrasında anlatılan ve/ veya ezberletilen konular sorgulanıyor.

Müfredat bütün dersleri aynı yeterlilikle istiyor, ilgi alanıyla ve öğrencinin yapabilirliğiyle ilgilenmiyor. Orta seviye öğrenciye yönelik konuları basitleştiriyor, daha alt seviyedeki öğrenciler ile üst seviyedeki öğrenciler yok sayılıyor. Eğitimciler ise sınıfın içinde hedef alınan kitleye hitap etmek zorunda kalıyor. Üst düzeydeki öğrencilerin seviyesi budanarak aşağı çekiliyor, sıkılmaya isteksizliğe itiliyor. Alt seviye ise yok sayılmaya mahkum oluyor ve başarısızlıkla suçlanıyor. Bu durum henüz çocuk yaşlarından itibaren yeteneklerine ve ilgi alanlarına dikkat edilerek sınıflandırılmış bir eğitim sistemiyle mümkün kılınamaz mı?

Peki uygulanan eğitim metodu hangisi?

Tabii ki ezber metot. Bilgileri savruk bir yüklemeye daha sonra onları geri talep etmeye dayanıyor. Ancak ezberletilen her bilgi değerlendirilmedikçe unutuluyor. Yapılması gereken ise her bilgiye ulaşmak için öğrenciyi zorlamak, araştırmaya sevk etmek ve kalıcılığını arttırmak olmalı. Öğretilecek şey sistematik araştırma, değerlendirme, sorgulama, tartışma basamaklarından geçmeli.

İdealist bir eğitimci ne yapabilir veya ne yapamaz?

Müfredat ile her hafta işleyeceği konuya ve anlatış metoduna kadar belirlenmiş bir eğitimci, bu müfredatın dışına çıkmadığı sürece eğitimi sağlayamaz. Zaten bu sistemin yetiştirdiği bir eğitimci de sistemin dışına çıkamaz. Sistem sorgulamanı istemez. Hegemonya düşüncelere biat edip var olan bilgiyi ezberlemeyi sağlar. Araştırma yapmayı bilmez, eleştiriden anlamaz. Dilini kullanma becerisi düşüktür. Kendini ifade edebilmekten yoksundur. Bunun içinden çıkan öğrencinin, eğitimci sıfatı taşımaya başladığında değişmesi ve hatta bunu sonraki nesillere de aktarabilmesi beklenemez. Ancak başlıkta da bahsettiğim gibi ütopik bir insan, sistemin dışına çıkmaya karar verse ve gerçekten sınıfında eğitimden bahsedilmeye başlarsa ne olurdu?

Öncelikle sınıfı bu ortama uydurabilmesi gerekir. Pek çok farklı özelliğe sahip çocuğu aynı sınıfa doldurursanız eğitimi vermek oldukça zor hale gelir. Çocukların bütün derslerde başarılı olması beklenemeyeceği gibi ilgi alanının dışındaki derslerde kapasitesi düşük olarak da yaftalanamaz. Çocukların aynı ilgi alanına meyilli olduğu bir sınıfta, bilgileri sistematik şekilde aktarırken deneysel yolların sıkça kullanıldığı ya da ispatlanabilir şeylerin ispatlandığı, var olan bilimsel bir teori metodun yoktan var olmadığı bir süreçle ortaya çıktığı anlaşılmalı ve üstüne hem düşünmek hem de sorgulamak için zaman tanınmalıdır. Sınıfta münazaralar yapılmalı, çocuklar düşünceler üretip bu düşünceleri aktarmayı öğrenebilmeli, dil bakımından yetersiz olduğunda farkına varmalı bunun üstüne kendisi gitmek istemelidir. Sınavlardaki sorular asla bilgi odaklı olmamalı çocuğun bilgisini kullanabilme beceresini sorgulamalıdır. Sınıftan çıkan her çocuk aktif bir şekilde öğrendiğini hissetmeli, problem çözme yeteneğinin geliştiğini ve bunun hayatının bütününe yansıdığını farkına varmalıdır. Üniversitelerde de öğretilen bilgiler uzun dönem stajlarıyla desteklenmeli; çalışma hayatı, eğitim hayatının içinde deneyimlenmeli ve bilgi kullanılmaya mecbur bırakılmalı, pratik yapılmalıdır.

İyi bir eğitimci ile sabırsız bir eğitimci arasındaki farkı Dr. Ömer Aygün’ün bir konuşmasındaki analojiyle paylaşmakta fayda var. Bilgi yüklü fakat sabırsız bir eğitimci coşkulu bir şekilde tahtaya soru yazar, sınıfta hiçbir parmak kalkmaz o ise bunu umursamaz ve sistemin ona yüklediği ezberletme coşkusuyla sorusunu çözmeye başlar. Oysa soruyu aslında öğretememiş coşkusuna yenik düşmüştür. İyi bir eğitimci ise soruyu sorar ve beklemeye başlar. Öğrencilerin rahatı bozulmuş ve soru kendilerine yöneltilmiştir. Dersin başından beri kendi kendine konuşan öğretmen anlattıklarını geri istemektedir. Eğitimci sabırla bekler, öğrenciler uğraşır ve sonunda bir öğrenci elini havaya kaldırır. Yeteri kadar sabırlı olmayan eğitimcimiz öğrenciden tahtaya çıkıp çözmesini ister ancak gerçekten idealist eğitimci biraz daha sabırla beklemeli ve öğrencileri daha da huzursuz etmeli. İyi bir eğitimci öğrencileri her zaman zorlamalı ve tetikte tutmalıdır. Ancak böyle bir eğitim kalıcı olabilir.

Eğitim bu metotlardan uzaklaştırılmazsa her öğrenci, yeteneğine göre değil mecbur bırakıldığı mesleğe yönelir ve başarısız olma ihtimali artar. Sistem, insanların geleceklerini, gençliklerini ve aslında hayatlarını çalmış olur. Bu metotla yetişmiş kişiler başarı sıralamasına göre üniversitelere yerleşir ve oradaki bilgileri de ezberledikten sonra iş hayatına atılır veya atılmaya çalışır. İşte ancak o zaman alınan eğitimin yetersizliği anlaşılır.

Sonuç olarak eğitim sistemin değişmesiyle her öğrenci kendini tanımaya, etrafındaki değişimleri anlamaya, bilime ve sanata yaklaşmaya başlar. Ancak özgür bırakılmış bir nesil, yetenekleri doğrultusunda iyi verilen bir eğitim ile başarılı olabilir ve geleceklere ışık saçabilir.

Haftalığın PeP'te!

İlk 15'a giren her içerik ile 200 TL kazan!

En popüler yazar sen ol!

Okunma puanını artır, kazan!

Liderlik Tablosu'na göz at!

Bu haftanın en çok okunanları.

E-bültenimize abone ol!

Haftanın en popüler içerikleri, en çok kazananlar ve staj haberleri bültenimizde.

Gizlilik Sözleşmesi'nde belirtilen hüküm ve koşulları kabul ediyorum.