Onur Ayı: İyi ki Varlar!

Yaşam Tarzı - 21 Haziran, 2021 - Okuma Süresi: 5 Dk.

21 Haziran, 2021

Onur Ayı: İyi ki Varlar!

''Ben''den farklı olanı, eşsiz olanı kabullenmek; insanı, canlıyı tüm bileşenleri ile sevmek insan evladının en çok zorlandığı şey. Oysaki herhangi bir 'şeyi' var olduğu için sevmek, evrene kattığı tüm değerler ile kabullenebilmek yapmamız gereken en doğal davranışken 'yücelik' olarak görüyoruz. Onur Ayı'na ithafen sizlere sormak istediğim bir kaç soru var. Bu soruları ve kendi düşüncelerimi derlemiş olduğum içeriğimi inceleyebilirsiniz!

Hepimizi barındırmaya, beslemeye, yaşatmaya gücü yeten evrende, 7 Milyardan fazla insana ve milyarlarca diğer canlıya ev sahipliği yapan dünyamızda birbirinden farklı, eşi benzeri olmayan canlılar yaşamakta. Biz insan evlatlarının, hepimizin; saçı, gözü, sesi, görünüşü, düşünceleri eşsiz. Birimiz sarı, birimiz siyah, birimiz beyaz diğerimiz bambaşka renklere sahip. Sayısız bu renk cümbüşünün içinde, sayısız eşsizliğin içinde kendimize benzemeyeni hedef göstermeyi, ötekileştirmeyi hak bildik. Neden?

İstanbul Onur Yürüyüşü'nden bir kare

Oysaki toplumu, kültürü, dünyayı, düşüncelerimizi, herhangi bir şeyi zengin kılan farklılıklarımız değil miydi? Bir canlıyı saçı sarı diye, turuncu diye ya da kıvırcık diye ötekileştirmezken aynı bu saç kadar doğal olan, ten rengi kadar doğal olan cinsel yönelimleri ötekileştiriyoruz. Neden? Bazılarımızın savunması din oluyor, bazılarımız savunması toplum ahlakı oluyor, bazılarımızın savunması hoş değil oluyor. Özünde hepsi de ''homofobi'' oluyor. Din kişiye özel değil midir, ahlak kişiye özel değil midir, '' hoşluk'' kavramı göreceli değil midir? Tüm bunların içerisinde toplum ahlakı diyor kenara çekiliyoruz. İyi de toplum ahlakının çerçevesini kim belirliyor? ''Çoğunluk'' olarak  kendilerini '' normal'' statüsüne koyan heteroseksüel bireyler mi? Çoğunluk olmak normal demek de azınlık olmak anormallik demek mi? Ne acı ki başta kendi ülkemiz olmak üzere pek çok yerde ötekileştirmenin, ayrıştırmanın, hedef göstermenin dorukları yaşanıyor. Ve bu normalleştirilmeye çalışılıyor. Benden farklı olan, benden farklı seven, benden farklı inanan, düşünen, yaşayan herkesi daha aşağı, daha basit görmeyi hak biliyoruz. Farklı olanın yaşam hakkını elinden alma cüretini kendimizde buluyoruz. Tüm bunlar neden oluyor? Neden benden 'farklı' olanı daha aşağı görme hakkını veriyorum kendime? Neden onu kendi kalıp yargılarıma göre ''normalleştirmeye'' çalışıyorum? Cevaplanması gereken o kadar çok soru, haddimizi aştığımız o kadar çok şey var ki...

Sadece LGBTQ+ bireylere değil; etnik kökeni farklı olanlara, dini inancı farklı olanlara, engeli olanlara, hayatı daha farklı yaşamak isteyen herkese karşı yıllarca kustuk öfkemizi. ''Normal olmayan'', azınlık konumunda olan her kesime yaptık bunu. Sadece Türkiye'de mi? Her yerde, neredeyse her toplumda. Kendi normalimize uymayan insanların normalleşmesini, kendini kanıtlamasını istiyoruz. Neden? Düşünme, sorgulama yeteneği olan biz insanlar sadece ve sadece sevmeyi, sadece ve sadece kabullenmeyi bilmiyoruz. Çıkarlarımıza uymayana, 'ben' den farklı düşüne alan açmayı bilmiyoruz. 

 “Farklı insanlar diğerleri gibi değildir; fakat farklı olmak utanılacak bir şey değildir. Çünkü diğer insanlar böyle harikulade insanlar değillerdir. Onlar binin yüz katıdır. Sen ‘bir’likteki ‘bir’sin! Onlar dünyanın her karışındalar. Sen yalnızca buradasın. Onlar çalı çırpı kadar alışıldıklar. Ama sen…. Sen mavi güllersin.” – Tennessee Williams. Sırça Hayvan Koleksiyonu, 1944.

Lezbiyen, Gay, Biseksüel, Transseksüel ve Queer (LGBTQ+) bireyler ve diğerleri ben ''böyleyim'' ve varım diyorlar. Bu birilerine ''yanlış/ günah, ahlak dışı'' ya da nasıl adlandırırsanız öyle gelebilir, "görece normal statüsünde'' olmayabilir. Katıldığım bir seminerde bir konuşmacı şöyle demişti;

Beni kabullenmeyenlere, elmayı da ben yok sayıyorum ama burada, o 'var.

Çok anlamlı bulduğum ve yok sayılmak istenen, yaşama hakkı görülmeyen her canlı için söyleyebileceğim bir ifade. LGBTQ+ bireyler varlıklarıyla, 'farklılıklarıyla' duydukları onuru haziran ayında dile getiriliyor. ''Farklıyım, eşsizim ve bununla onur duyuyorum.'' diyorlar. Varlıklarına duydukları onurun haziran ayında daha çok dile getirilmesinin nedeni ise 1969 yılında New York'da gerçekleşen Stonewall Ayaklanmaları. Amerika'da LGBTQ+ bireylere yönelik yapılan homofobik saldırılar sonucunda Judy Garland'ın öldürülmesiyle mücadele iyice körüklendi ve kırılma noktasını yaşadı. 28 Haziran 1969 yılında yaşanan bu olay sonrasında LGBTQ+ mücadelesi tüm şehre, ülkeye ve diğer ülkelere yayıldı. Milyonların katılımıyla mücadele ses getirdi. Adete bir görsel şölen olan Onur Yürüyüşleri tüm dünyada insanları bir araya getirdi. Ötekileştirilmemek için, yaşam haklarını, anayasal haklarını kullanabilmek için erk zihniyetle, erk yasalarla, erk devletle mücadele edebilmek için direniyorlar, her geçen gün daha da büyüyorlar daha çok ses getiriyorlar. Ülkemizde de 1993 yılından beri her sene onur ayında yürüyüşler yapılmaya çalışılıyor. Büyük bir mücadele ile LGBTQ+ bireyler haklarını arıyorlar, daha yüksek sesle var olduklarını dile getiriyorlar. İyi ki getiriyorlar!

Haftalığın PeP'te!

İlk 15'a giren her içerik ile 200 TL kazan!

En popüler yazar sen ol!

Okunma puanını artır, kazan!

Liderlik Tablosu'na göz at!

Bu haftanın en çok okunanları.

E-bültenimize abone ol!

Haftanın en popüler içerikleri, en çok kazananlar ve staj haberleri bültenimizde.

Gizlilik Sözleşmesi'nde belirtilen hüküm ve koşulları kabul ediyorum.