Yaslı Bir Baba: Recaizade Mahmut Ekrem

Kültür ve Sanat - 31 Ocak, 2022 - Okuma Süresi: 6 Dk.

31 Ocak, 2022

Yaslı Bir Baba: Recaizade Mahmut Ekrem

Vefatının ardından okulların bir gün süre ile tatil edildiği, Tanzimat neslinin önde gelen isimlerinden biri olan Üstat Recaizade Mahmut Ekrem'in başarılarının ardında nasıl acılar yattığını yazımda anlattım. Hep birlikte inceleyelim.

Recaizade Mahmut Ekrem, 1 Mart 1847'de İstanbul'da hayata gözlerini açar. Annesi paşa soyundan Adviye Hanım, babası ise takvimhane nazırlığı yapan Mehmet Şakir Efendi'dir. Edebi gelişiminde babasını mı örnek aldı bilinmez ama daha çocuk yaşlarda istekli bir şekilde Arapça ve Farsça öğrenmiştir. Okul hayatında başarılı olmasına rağmen Harbiye İdadisi ikinci sınıfta hastalanır ve okulunu bitiremez. Böylelikle Recaizade Mahmut için iş hayatı başlamış bulunur. Tam da bu yıllarda edebiyat için kalemi eline almış ve ölümüne kadar bırakmamıştır. Memuriyet hayatında eski ve yeninin savunucularıyla arkadaş ortamında bulunur ve bu onun edebiyat fikrini şekillendirir. Bu yazarlık hayatı devam ederken ayrıca Recaizade Mahmut Ekrem Fransızca öğrenmeye karar verir ve böylece onun için Batı'nın kapıları açılır. Divan şiiri yazan Recaizade Mahmut Ekrem bir yandan da Fransızcadan tercümelere başlar. Bu ilk yazıları tasvir-i Efkar, Terakki, Hakayku'l Vakayi' adlı gazetelerde yayınlanır. 

Tasvir-i Efkar'ın 1867'de Recaizade Mahmut Ekrem'e devredilmesi, Ekrem'in Namık Kemal ile yakınlaşmasına vesile olur ve böylelikle Ekrem yazılarını yayınladığı yerde yöneticilik kazanır. Bu sırada aradan çok geçmeden amcasının kızı Güzide Hanım ile evlenir. Ekrem, resmi memuriyetine devam etmekle birlikte şairliği ve gazeteciliği bırakmaz ve 1872'de Şuara-yı Devlet aza muavinliğine tayin edilir. Memuriyet hayatında oldukça başarıyla ilerler ve 1878-1887 yılları arasında Galatasaray Lisesi olarak bilinen Mekteb-i Sultani ve Mekteb-i Mülkiyye'de edebiyat öğretmenliği yapar. Hocalık yaptığı bu okullarda öğrencilerin sevgisini kolaylıkla kazanmıştır. Hocalığının yanında öğrencilere edebi yaşamında da çok fazla destek olur ve daha o yıllarda öğrencileri Ekrem'e "Üstad Ekrem" diye hitap eder. Artık amacı etrafında bulunan gençlere yol göstermektir ve bunu ders notlarıyla oluşturduğu Talim-i Edebiyat kitabı ile yapar. Edebiyatın tanım ve tarifinden nasıl yapılması gerektiğine kadar fikirler öne süren bu kitap çok büyük ilgi görmesinin yanı sıra bazı olumsuz eleştirilere de maruz kalmıştır. Ne denilirse denilsin bu kitapla birlikte Recaizade Mahmut Ekrem, 1860 yılında başlayan edebiyatta yenileşme hareketinin temsilcilerinden bir olmuştur. Bu safta yer almasının ardından Muallim Naci ile karşı karşıya gelmiştir. Muallim Naci, eski edebiyatın savunucularındandır ve Demdeme adlı eseri ile Recazade Mahmut Ekrem'in Zemzeme ve Takdir-i Elhan adlı eserlerini eleştirmiştir. Bu kargaşa Ekrem'in pek hoşuna gitmez çünkü yakın zamanda çocukları vefat etmiştir, bir de üstüne idarenin yaptığı tenkitler eklenince karamsarlığı iyice artar ve eşiyle daha sakin yaşam arayışları içine girer. İstanbul dışında sakin bi yerde yaşamak istese de bunu başaramaz. Bu karamsarlıktan Ekrem'i kurtaran şey ise oğlu Nejat'ın dünyaya gelmesi olmuştur. 

                                                                                              Yaslı Bir Baba: Recaizade Mahmut Ekrem

1895'te Malumat gazetesinin sahibi Baba Tahir ile aralarında bir anlaşmazlık çıkmıştır. Bu sırada Recaizade Mahmut Ekrem okuldan öğrencisi olan Ahmet İhsan ile birlikte Servet-i Fünun adlı dergiyi çıkarmışlardır. Bu dergi ile yeni edebiyat anlayışı genç nesillere aktarılır ve Edebiyat-ı Cedide hareketi başlar. Recaizade Mahmut Ekrem'in bu sevinci uzun sürmez. Onu hayata bağlayan oğlu Nejat'ın ölüm haberini alır ve tekrar üzgün, karamsar ruh haline bürünür. Bundan önce ise üç evladın ölümü ile sarsılmıştır Ekrem. Oğlunun acısı, özellikle şiirlerinde asıl konu olur. "Bu ayrılık bana yetti yaman geldi pek/ Ruhum hasta, kırık kolum kanadım/ Ya gel bana ya oraya çek beni/ Gözüm nuru oğulcuğum, Nijad'ım." mısralarıyla biten bu şiir, hasretle acı acı yanan bir babanın feryadıdır. Oğlunun ölümünden sonra edebiyat camiasından elini ayağını çeker. Hayatta elde ettiği başarılar Recaizade Mahmut Ekrem'i ne kadar sevinndirdi bilinmez, ama o son nefesine kadar mutsuz bir şekilde yaşar ve öyle vefat eder. Recaizade Mahmut Ekrem ölümünden 25 sene önce kendi mezar taşı için şiir yazacak kadar ölümle iç içedir. "Kitabe-i seng-i mezar" olarak kabul edilecek o şiirin son bölümleri şöyle biter:

Ya Rab bi-aşk-ı peygamber-i guzin,

Şayan merhamet bu güneh-kar-ı zarı gör.

Ey ümmetin şefi'i Muhammed-i dem-hesab

Ayn-ı keremle Ekrem-i feryad-karı gör. 

Şair, şiirinin ilk mısralarında yaşadığı hayatın tasvirini anlatmaya çalışır. Sonunda ise Rabbine yakarır. Her mısrada çektiği acıyı ilmek ilmek işler ve gittikçe artan bu acı ona, dirilerle yaşayan canlı bir cenaze hissini yaşatır. 31 Ocak 1914'te Recaizade Mahmut Ekrem yaşadığı acılarla birlikte hayata gözlerini kapatır. 

Vefatının ardından adına defalarca anma programları yapılmış hatta okullar bir gün süre ile tatil edilmiştir. Yıllarca eğitim verdiği Galatasaray Lisesi'nde yapılan anma programlarında çok içli konuşmalar yapılmıştır. Bu konuşmalardan biri de Sami Paşazade Sezai'ye aittir. Sezai, konuşmasında arkadaşının yalnızca şair olmadığını başlı başına bir şiir olduğunu dile getirir "Ekrem'in şiirleri sessiz ve yavaş yavaş kalbe dolanır. Onun şiirlerini her okuduğumda yeni bir hayata başlıyorum." diye ekler. Konuşmasına "Ekrem, evlat muhabbeti ile bahtiyar oluyordu fakat o bulduğunu kucaklamak için kollarını kapamak üzere iken ma'dude-i hayalini türab olmuş gördü." diye devam eder ve "Sen edebiyatın ruhuydun. Ruh için ölüm yoktur." diyerek konuşmasını bitirir. 

Haftalığın PeP'te!

İlk 15'a giren her içerik ile 200 TL kazan!

En popüler yazar sen ol!

Okunma puanını artır, kazan!

Liderlik Tablosu'na göz at!

Bu haftanın en çok okunanları.

E-bültenimize abone ol!

Haftanın en popüler içerikleri, en çok kazananlar ve staj haberleri bültenimizde.

Gizlilik Sözleşmesi'nde belirtilen hüküm ve koşulları kabul ediyorum.