Sabahattin Ali'nin İçimizdeki Şeytan'ı

Kültür ve Sanat - 01 Kasım, 2021 - Okuma Süresi: 7 Dk.

01 Kasım, 2021

Sabahattin Ali'nin İçimizdeki Şeytan'ı

Sabahattin Ali'nin İçimizdeki Şeytan romanı; edebiyat sosyolojisi bakımından başlı başına toplumsal bir olgu niteliğindedir. Yazar, karakterlerin ruh halini ve sosyal dünyada varoluş biçimini yansıtması açısından oldukça gerçekçi bir tutum sergilemiştir demek mümkündür.

İçimizdeki Şeytan ilk defa 1939 yılında Ulus Gazetesi'nde yayınlanmıştır. Romanda kapitalist ülkelerin düşünce tarzını benimseyen, Türkiyedeki turancı fikre sahip insanların tartışmalarına da sıkça yer verilmişitir. 

Büsbütün başka bir hayat, daha az gülünç ve daha çok manalı bir hayat istiyorum. Belki bunu arayıp bulmak da mümkün...Fakat içimde öyle bir şeytan var ki...Bana her zaman istediğimden büsbütün başka bir şey yaptırıyor.Onun elinden kurtulmaya çalışmak boş...Yalnız ben değil, hepimiz onun elinde bir oyuncağız.

Yazarın okuduğum 2.romanı olan bu kitapla zihnimde beliren ilk fikir; bir aşk hikayesini işlerken aynı zamanda sosyal çevreyi, toplumsal olay ve olguları, karakterlerin iç dünyalarını, psikolojilerini kusursuzca okura aktarabilmesi. Bu sayede asır geçmesine rağmen okurken kendinizden izler görmenizi sağlayan, güncelliğini koruyabilen bir eser olmuştur.

Kadıköy'den Köprü'ye hareket eden vapurda başlar her şey. Arkadaşıyla gevezelik eden Ömer, teyzesinin yanına konservatuar okumak için gelen Macide'yi ilk kez orada görür ve görür görmez güzel kıza tutulur. Doğada hiçbir şey rastlantı sonucu meydana gelmez. Tesadüf şudur ki Macide'nin teyzesi, Ömer'in de uzaktan bir tanıdığıdır aynı zamanda. Ömer hemen yanlarına gider ve konuşmaya başlar, bu konuşma varacakları yere ulaşmalarıyla çok uzun sürmez; Ama Ömer, Macide'yi aklından çıkaramaz bir türlü. Hal böyle olunca cesaret edip ahbabının evine gitmek, Macide'yi görmek ister.

Ömer nüfuzlu bir aileye, her koşulda yanında olan arkadaşlara, hesap verme zorunluluğu olmayan bir işe, dilediği her deneyimi yaşayabilme fırsatına sahipken hayatındaki tek eksik aşktır. Macide ise Ömer'in aksine alternatifleri kısıtlı genç ,güzel, yetenekli fakat ailesi tarafından eksik bir kadındır. Hayata tutunmasını sağlayan şey aşk olacaktır.

Ömer eve gidip Macide'yi görür ve ziyaretler sıklaşır. Bu süreçte bu aşk karşılık bulmaya başlar, ev dışında da görüşürler. Macide'nin teyzesi gösteriş meraklısı bir kadındır; yeğenini yanında okutmak isteme sebebi de bu gösteriş merakındandır doğrusu. Durumları kötüye gitmeye başlayınca  Macide'yi yanlarında istemediklerini gizliden gizliye konuşurlar. Bir yandan aşkı tüm benliklerinde hisseden Ömer ve Macide artık ayrı kalmanın anlamsız olduğunu düşünüp kaçma kararı alırlar. Bu aslında çok önemli bir karardır Macide için; ailesine hayat boyu sırt çevirip tek bir adama teslimiyet sağlamasıdır. 

Hiçbir insan, seven bir insan karşısında alakasız olamaz

Resmi bir evlilik olmadan birlikte yaşamaya başlarlar. Kısa sürede birbirine yanıp tutuşan, aşkla kenetlenen birbirlerinin her şeyi olma vaadiyle birleşen Macide ve Ömer uzun sürede aslında çok farklı iki insan olduklarını görürler. Ömer işe gitmek istemeyen, sürekli kendi gibi arkadaşlarıyla gevezelik eden hatta bir zaman sonra alkol parası için ona buna el açan, Macide'yi tamamen ihmal eden bir insana dönüşür, bunun ne kadar büyük hayal kırıklığı olduğunu okuyan herkes derin bir üzüntüyle fark edebilir. “Hiçbir şey istemiyorum. Hiçbir şey bana cazip görünmüyor.” Hiçbir şey istemediği gibi yaptığı her şey için de “İçimizdeki Şeytan”ı suçlayarak hiçbir mesuliyeti alamayan bir insan olmuştur Ömer. Nietzsche “Bir şeyin değeri, ona ulaşırken değil; ona ulaştıktan sonra nelerden taviz verildiğiyle belirlenir.” der. Ömer hiçbir taviz vermediği gibi hovardalıkları, tembelliği, ihmalkarlığıyla Macide'yi biriyle birlikteyken yalnızlığa, karanlığa ve mutsuzluğa sürüklemiştir, yine de tüm bunlara göğüs germeyi ve katlanmayı kendine görev saymıştır Macide. 

”İçimizde şeytan yok.. İçimizde aciz var… Tembellik var.. İradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey: hakikatleri görmekten kaçmak itiyadı var.”

Romanın bir diğer kahramanı Bedri; Macide'nin Balıkesir'deki müzik öğretmenidir. İstanbul'a yerleşip arkadaşı Ömer ile görüşünce Macide ile evli olduğunu öğrenmiş ve bir hayli şaşırmıştır. Bedri ile Macide arasında önceleri anlamlandırmaya, hatta düşünmeye bile korktukları bir duygu vardı, hayatın onları bir noktada yeniden kesiştirmesi rastlantıdan fazlasıydı elbette. Eski dostlar sık görüşmelere başlamıştır, bu süreçte Bedri ve Macide uzun uzun konuşma fırsatına erişmişlerdir, birbirini gerçekten anlayan, ortak paydada halini derdini paylaşayabilen bunu sevgiyle taçlandıran iki dost haline gelmişlerdir. Bedri Macide'ye öylesine değer veriyordur ki aylak Ömer'e düzenli para vermeye bile başlamıştır. 

Burada belirtmeden geçemeyeceğim bir karakter var, aslında bütün kitabın şahane bir özeti belki de. Veznedar Hafız Hüsamettin bey kitaptaki ana karakterler arasında çok yer kaplamasa da kilit noktadaki rolü ve vurucu tespiti ile hikayeye damgasını vurur. “Sana teşekkür borçluyum evlat…Bana dünyanın hakikaten suratına tükürülmeye bile değmez olduğunu ve bu dünyada suratına tükürülmeyecek bir tek, ama bir tek insan bile bulunmadığını sağlam bir şekilde ispat ettin.” Basit bir yolsuzluk ve onun devamında bu yolsuzlukla ilgili atılan adım, insan karakterinin ne kadar da çürümüş olduğunu kanıtlar.

Tahliye olacağı gün Ömer'i ziyarete gider Bedri. Yokluğunda karısına sahip çıkan kişi de Bedri'dir aynı zamanda. Yazar tam da burda herkesi çok şaşırttığını düşündüğüm konuşmayı yaptırır Ömer'e. Gerçekten aşık olduğu, çok sevdiği karısına hak ettiği değeri hiçbir zaman veremediğini, bunu istemesine rağmen fıtratının uygun olmadığını, içindeki acizin kendini rahat bırakmadığının farkına vardığını ve onun üzülmesini hiç istemediğinden söz ederek bir daha hiç görmemek üzere karısını sevgisiyle mutlu edebileceğine inandığı  Bedri'ye emanet etmek istediğini söyler, Macide gözleri yaş içerisinde, yüreğini kor alevlerle yakan aşkla Bedri'ye sığınıp gider...

Demek hayat böyle iki adım ilerisi bile görülmeyen sisli ve yalpalı bir denizdi.

Roman, dolgun cümlelerle birçok duyguyu derinden hissettiren tek solukta ve heyecanla okunacak bir anlatıma sahiptir. Sabahattin Ali, yaşadığı dönemin çok ilerisinde kadın ruhunu, aynı zamanda kadın- erkek ilişkilerini muhteşem biçimde tasvir edebilmektedir. Baştan sona değerli mesajlarla iç dünyamıza ve düşüncelerimize ışık tutan eser herkes tarafından okunmaya değer diye düşünüyorum.

Haftalığın PeP'te!

İlk 15'a giren her içerik ile 200 TL kazan!

En popüler yazar sen ol!

Okunma puanını artır, kazan!

Liderlik Tablosu'na göz at!

Bu haftanın en çok okunanları.

E-bültenimize abone ol!

Haftanın en popüler içerikleri, en çok kazananlar ve staj haberleri bültenimizde.

Gizlilik Sözleşmesi'nde belirtilen hüküm ve koşulları kabul ediyorum.