Kendine Has Bir Ressam: Van Gogh

Yaptığı tablolar ile günümüze adını taşımayı başarmış olan Van Gogh'un sıra dışı hayatına ne kadar hakimiz? Bu yazımda Van Gogh hakkında birçok ayrıntıyı ele aldım. Hep birlikte inceleyelim.

Vincent Willem Van Gogh 30 Mart 1853'te Hollanda'da dünyaya gözlerini açmış ve Batı dünyasının en tanınmış kişilerinden biri konumuna gelmiştir. Üç kız ve iki erkek kardeşi vardır. On iki yaşına kadar köyünde doğa ile iç içe büyümüş ve yalnızlığını tabiat ile paylaşmıştır. Çocukken sessiz, ciddi ve saygılı olan Van Gogh, gençliğinde sanat simsarı olarak çalışmıştır. Londra'ya gittiği dönemde bunalıma girmiş ve geri döndükten sonra Belçika'da protestant misyoner olarak çalışmıştır. Bu dönemlerde küçük kardeşi Theo tarafından hem maddi hem manevi olarak desteklenmiştir. Van Gogh o yıllarda Theo ile mektuplaşmaya başlar ve bu durum on sekiz yıl boyunca devam eder. Bu yıllar içinde kardeşine 600'den fazla mektup yazdığı bilinir. Theo bu mektupları özenle biriktirir ve bir kısmı Van Gogh'un ölümünden hemen sonra basılır ancak günümüze bu mektuplardan kırk kadarı ulaşmıştır. Bu mektuplardan birinde Van Gogh, kardeşine şöyle der:

Ne senin ne de benim günün birinde olmayı amaçladığımız kişiler olmadığımızı, babamdan da daha başka bir takım kişilerden de çok aşağıda olduğumuzu sen de sık sık hissedeceksin; sağlamlık, yalınlık ve içtenlik açısından eksiklerimiz olduğunu düşüneceksin. Bu gibi şeylere bir günde varılmaz. Azimle, inatla uğraşmalıyız ama her şeyden önce çok sabırlı olmalıyız; imanlı kişiler acele etmez.

                                                    

Van Gogh yaşamının bir evresinde gönüllü olarak madencilerin yanında çalışmak ister. Sefalet ve yoksulluk içinde geçen bu yıllar onun için neredeyse hayatının en mutlu yıllarıydı. Burada çalıştığı zaman diliminde Van Gogh, kardeşinden kendisine kalem kağıt yollamasını ister çünkü artık madencilerin portrelerini çizmeye başlamıştır. "İnsanlara sanatım ile dokunmak istiyorum" diyen ressamın Brüksel'e gitmesi ve resim yeteneğini geliştirmesi burada başlamıştır. Çoğunlukla çalışan köylülerin tasvirlerinden oluşan ilk çalışmalarında canlı renk görülmez. 28 yaşında iken eline ilk kez fırçayı aldığı günden itibaren sekiz yıl boyunca heyecan ve tutku ile resim yapar. Yaptığı bu eserler sayesinde vefat ettikten sonra "modern sanatın kurucusu" olarak olarak tanınmıştır.

Psikotik epizodlardan ve delüzyonlardan muzdarip olan Van Gogh zihin sağlığından endişe duymasına rağmen fiziksel sağlığını da ihmal etmiş ve aşırı alkol almıştır. İçkiden hastalanan ve sigara öksürüğünden muzdarip Van Gogh 1888 Şubat ayında Arles'e yerleşir. Arles'de geçirdiği zaman Gogh'un en çok eser verdiği zamanlardan birisidir. 200'den fazla resimin yanı sıra 100'den fazla karakalem ve suluboya da tamamlamıştır. Bu yıl içinde bir de Gauguin ile arkadaş olmuşlardır. 1888 yılının sonlarına doğru Van Gogh ile Gauguin'in ilişkileri kötüleşmeye başladı; Gauguin'e hayranlık duyan Van Gogh ona eşitmiş gibi davranılmasını istiyordu, ancak Gauguin'in küstahlığı ve baskın karakteri Van Gogh'u hayal kırıklığına uğratıyordu. Van Gogh giderek Gauguin'in kendisini terk edeceğinden korkuyordu ve Van Gogh'un "aşırı gerilimli" olarak tarif ettiği durum hızla kriz noktasına doğru ilerledi. Gauguin ile arkadaşlığı ise öfke nöbeti sonucu sol kulağının bir kısmını kesmesi sonucu son bulmuştur. Belli bir dönem akıl hastanesinde kalmıştır. Burada ona biri atölye olarak kullanılmak üzere demir parmaklıklı iki adet hücre verilmiştir. Bu dönemde kaldığı klinik odaları ve bahçesi resimlerinin ana konusu oldu. Ayrıca "yıldızlı gece" tablosunda olduğu gibi girdapsı şekiller burada da görülür. Hastaneden kendi isteği ile ayrıldıktan sonra Paris yakınlarına taşınmıştır. Burada doktor olan Paul Gachet ile terapiye başlar ama depresyonu devam eder. 27 Temmuz 1890'da ise kendisini göğsünden vurarak vefat eder.  

İntiharından sonra şöhret kazanan ressama yaşamı boyunca başarısız ve deli gözüyle bakılıyordu. Şu an ise Van Gogh sorunlu kişiliği ile romantik, azap çeken sanatçı idealini simgeleyen önemli ama bir o kadar hüzünlü ressam olarak tanınmaktadır.