Distopya ve Yükselişi

Kültür ve Sanat - 10 Mayıs, 2021 - Okuma Süresi: 7 Dk.

10 Mayıs, 2021

Distopya ve Yükselişi
Kredi: Rebekka Dunlap

Distopya, iki Yunanca kelimeden, dus ve topos'tan türetilmiştir ve hastalıklı, kötü, hatalı veya elverişsiz bir yer olarak açıklanmaktadır. On sekizinci yüzyılın ortalarında ortaya çıkan kelimenin yirminci yüzyıla kadar popüler bir kullanımı yoktur. Distopya ile ilişkilendirdiğimiz şeylerin çoğu, seküler karamsarlıkla uzlaştırılabilecek modern bir gerçektir.

17. ve 18. yüzyıllarda batı toplumunda Rönesans ve Reform hareketleri ve Aydınlanma Çağının başlangıcı ile, Avrupa'da Karanlık Çağlar sona ermiştir. İnsanlar dinin dayattığı geleneksel ön yargı ve varsayımlardan kurtulmuş, düşünce ve bilimsel gelişime adım atmışlardır. Bu dönemde hem entelektüel hem de sosyal yaşam köklü değişikliklere uğramıştır. İlerleme idealiyle, insanlar geçmişin köleliğinden arınmış, mutluluk ve özgürlüğün rehberliğinde bir gelecek hayal etmeye başlamışlardır. Bu dönemde Thomas More, kendisinden sonra gelecek eserlerin türünü belirleyen "Ütopya" adlı eserini yazmıştır. Ütopik vizyonlar antik Yunanistan'a, Platon'un ideal toplum varsayımlarına dayanmaktadır. Ütopyanın modern formülasyonu daha çok bir aydınlanma olayıdır, akıl ve rasyonalitenin sağduyu ile uygulanmasının toplumun sınırsız gelişimiyle sonuçlanabileceği inancının bir uzantısıdır. Bilim, ütopik düşüncede ve ütopyadan distopyaya dönüşte önemli bir rol oynaktadır. 19. yüzyılda bilim adamlarının öngördüğü birçok teknolojik yenilik gerçekleştiriliyordu. Ancak bu yeniliklerle bilimin insanlığın kurtuluşu üzerinde hiçbir etkisinin olmayacağı ortaya çıkmıştır. Ayrıca, bilimin ilerlemesi Batı Avrupa'da Sanayi Devrimi'ne katkıda bulunmuştur.

Distopya ve Yükselişi

Sanayi Devrimi sosyal hayatı tamamen değiştirmiştir. Devrimden önce insanların büyük çoğunluğu kırsal kesimde yaşamaktaydı ve üretim, insan gücüyle küçük işletmelerde yapılmaktaydı. Tarım, istihdamın kaynağıydı. Buhar makinesi ile büyük fabrikalarda üretim yapmak gelir kaynağı haline gelmiştir. İnsanlar kırsal alanlardan büyük şehirlere göç etmeye ve kentlerde nüfus artmaya başlamıştır. Zengin zenginleşirken, fakir daha da fakirleşmiştir. Makineler vasıflı işçilerin yerini almaya başlamış, çalışma saatleri uzamış ancak gelir düşmüştür. İnsanlar uğruna çalıştıklarını kazanamamaktaydılar. Makineler tehlikeliydi, fabrikalar işçiler için sağlıksızdı, birlikte çalışan çok sayıda insan olduğu için bulaşıcı hastalıklar artmıştır. Yaşam koşulları, şehirlerin büyümesiyle orantılı olarak kötüleşmektedir.

Distopya ve Yükselişi

İngiltere, buhar makinesini icat eden ilk makine temelli toplum olmuştur. Kırsaldan göç eden işçi sınıfı bu yeni teknolojilere şüpheyle yaklaşmıştır. Tekstil işçileri olarak bilinen Ludditler, emeklerinin ve gelir kaynaklarının yerini alacağını düşündükleri için dokuma tezgahlarını yıkıp yok etmeye çalışmışlardır. Bu dönemde makineleşmeye karşı çıkan ve makinenin insan iradesini yok edeceğini düşünenler de olmuştur. Fabrikalar yeni nesil köle hapishaneleri olarak görülmektedir. Bununla birlikte, hiçbir karşı görüş, makineleşmenin yayılmasını engelleyememiştir. Güçlü bir imparatorluğa sahip olmak için teknolojik güce sahip olmak önemlidir. Silah üretimi de makineleşme ile ortaya çıkmıştır. Bu teknolojiler 1. Dünya Savaşı ile birlikte kullanılmaya başlanmıştır. Makineleşme ve teknolojinin olumsuz etkileri olumlu etkilerinden ağır basmaya başlamıştır. Teknolojinin getirdiği faydalar düşünüldüğünde şüphecilik ortaya çıkmıştır. Milyonlarca insan teknoloji, silahlar ve bombalar nedeniyle ölmüştür. Geride kalanlar için sonuçlar korkunçtur.

Distopya ve Yükselişi

Sanayi Devrimi ve köylerden kentlere göç ile ortaya çıkan orta sınıf halkı edebiyat üzerinde etkili olmuştur. Yeni oluşan bu sosyal sınıfla roman türü popülerliğini arttırmaya başlamıştır. Bu dönemde romanlar orta sınıf insanlarının hayatlarını ele almış ve bir ayna gibi yansıtmıştır. Eğitim seviyelerinden dolayı şiir ve drama gibi türleri anlayamadıkları için roman okurları aynı zamanda halkın önemli bir bölümünü oluşturan orta sınıftan oluşmaktadır. Bu dönemde ele alınan konular arasında toplum ile birey arasındaki çatışmalar ve orta ve üst sınıf arasındaki farklar görülmektedir. Yeniliklere ve gelişmelere karşı bir antipati oluşmaya başlamıştır.

19. yüzyılın sonunda teknoloji, insanın zayıflıklarının ve sınırlarının sembolü haline gelmiştir. Mutluluk ve gelecek için umut, 20. yüzyılda yerlerini kıyamet senaryolarına bırakmıştır. Dünya Savaşları ile birlikte insanların gelecekte güzel şeylerin olacağına dair umutları tükenmeye başlamıştır. Ütopya, bu çok yıkıcı dönemde ve sonrasında ortaya çıkan yapıtlarda yerini anti-ütopya olarak bilinen distopyalara bırakmıştır. Sıkı hükümet yönetimleri ve insan hayatına saygısızlık da edebiyata yansımıştır.

Distopya ve Yükselişi

Toplumdaki karmaşıklıklar ve politik olumsuzluklar edebiyata kurgu yoluyla yansıtılmıştır. Edebiyatla bu olumsuzluklara yeni perspektifler getirilebilmiştir. Ütopik literatürle, bu olumsuzlukların aksine ideal bir toplum formu yaratılmıştır. Distopik edebiyat, toplumsal koşullara veya ütopik edebiyatın yarattığı gerçekçi olmayan kurgulara bir alternatif olarak ortaya çıkmıştır. Distopya, büyüyen ütopyacılığın potansiyel sonuçları konusunda uyarmaktadır. Bu açıdan distopyanın ütopyaların bağlı olduğu sistemlerin kritik bir çalışması olduğu söylenebilir.

Distopya, iki Yunanca kelimeden, dus ve topos'tan türetilmiştir ve hastalıklı, kötü, hatalı veya elverişsiz bir yer olarak açıklanmaktadır. On sekizinci yüzyılın ortalarında ortaya çıkan kelimenin yirminci yüzyıla kadar popüler bir kullanımı yoktur. Distopya ile ilişkilendirdiğimiz şeylerin çoğu, seküler karamsarlıkla uzlaştırılabilecek modern bir gerçektir.

Distopyalar, insanların özgürlüğünü ve gücünü sınırlayan, engelleyen hükümetlerle yakından ilgilidir. Bu nedenle distopik çalışmalarda aşırı ve acımasız güç kullanımı yaygındır. Odak noktası, iktidarın dışsal sorunlarından ziyade iç toplumdaki olaylara ve kişilere yöneliktir. Distopyalar kurgusal olsalar da, bir ön uyarı olarak düşünülebilir. Çeşitli kurgusal unsurlarla gerçekliğin ötesine geçseler bile, gerçekliği tamamen değiştirmeyi ya da insanları dünyadan soyutlamayı amaçlamazlar. Bu aşırı kurgu yöntemlerini kullanarak, toplumda var olan değerlerin herhangi bir dış güç olmaksızın ilerlemesiyle ortaya çıkabilecek sonuçları gösterirler. Distopik toplumlarda hayat stabildir, iniş çıkışlar yoktur, her görev belirlidir ve olması gerektiği gibi işler. Distopyalar yenilik ve ilerleme ile değil, gelecek korkusuyla ilişkilendirilirler.

Distopya ve Yükselişi

Fransız Devrimi sırasında ve sonrasında ortaya çıkan ve bugünkü şeklini alan distopya, 19. yüzyılın sonlarında sanayileşmenin ve toplumsal eşitsizliğin artmasıyla çoğalmıştır ve bugün sosyalizmden beslenmektedir. Modern dünyanın gerileme ve ilerleme olarak kazandıklarının örneklerini okuyucularına göstermektedir. Bilim ve teknoloji distopyanın incelediği temalar arasında yer almaktadır. Bu temalarda makineler işçi sınıfını köleleştirmektedir, bu sınıfa egemen olmaktadır, insanlar zamanla makineleşmektedir ve bunlar modern ekonominin doğal sonuçları olarak görülmektedir.

Haftalığın PeP'te!

İlk 15'a giren her içerik ile 200 TL kazan!

En popüler yazar sen ol!

Okunma puanını artır, kazan!

Liderlik Tablosu'na göz at!

Bu haftanın en çok okunanları.

E-bültenimize abone ol!

Haftanın en popüler içerikleri, en çok kazananlar ve staj haberleri bültenimizde.

Gizlilik Sözleşmesi'nde belirtilen hüküm ve koşulları kabul ediyorum.