Çığır Aşmış Bir Distopya: Otomatik Portakal

Kültür ve Sanat - 19 Temmuz, 2021 - Okuma Süresi: 7 Dk.

19 Temmuz, 2021

Çığır Aşmış Bir Distopya: Otomatik Portakal

Anthony Burgess`in öleceğini sanarak hızla kaleme aldığı 5 eserden biri olan Otomatik Portakal, yazım dünyasının en önemli distopyalarından biri olarak kabul edilir. Freud`un psikanalitik kuramı çerçevesinde analiz ettiğim bu eser, özellikle toplumsal yapıya karşı önemli eleştirilerde bulunur. Gelin beraber inceleyelim.

Uzun zaman önce okuduğum ve o günden beri etkisinden çıkamadığım; toplumsal eleştiri ve psikolojik gözlemlerin yer aldığı; iyilik-kötülük, şiddet ve ceza gibi kavramlar üzerinde ilerleyen bir kitabın detaylı incelemesini paylaşacağım sizlerle: Otomatik Portakal

 Otomatik Portakal  

Eser bir "distopya" olduğu için -her ne kadar günümüzde çoğunluk tarafından bilinip kullanılsa da- incelemeye geçmeden önce bu kavrama kısaca değinmek istiyorum.

“Distopya”lar geleceğe karamsar bakan, bozuk sistemin dayatmalarına maruz kalmış bireylerin sıkıntılı ve mutsuz hayatlar geçirdiği bir toplumsal yapıyı çağrıştırır. Distopyaların bazı ortak özelliklerine değinmek gerekirse; öncelikle hükümet baskıcıdır, halkı bastırmaya ve koyduğu kurallara uymaya zorlar. İnsanlar kendi seçimlerini yapmakta özgür değildir ve toplumdaki baskın güç insanları tektipleştirmeye çalışır. Kısacası ütopik toplum anlayışının bir anti-tezi olan distopyalar karamsar bir potre çizen eserler olarak karşımıza çıkar. Birçok güzel örneği olsa da biz bu yazıda en popüler distopyalardan biri olan Otomatik Portakal`ı ele alacağız.

Anthony Burgess`in öleceğini sanarak hızla kaleme aldığı 5 kitaptan biri olan bu eseri iki bölümde incelemek istiyorum. İlk bölüm, antikahramanımız Alex ve çetesinin şiddet eylemlerini sergiledikleri, nispeten özgür davranışlarda bulundukları ve tüm bunlar anlatılırken özellikle topluma/toplumsal yapıya ve eğitim sistemine karşı gösterilen eleştirileri okuduğumuz bölümdür. Kitabın ikinci bölümündeyse Alex`in ıslahı ve topluma karıştırılma süreci anlatılmaktadır. Kitabın ilk bölümünde genel olarak Alex ve çetesinin aklınıza gelebilecek her türlü kötülüğü yaparak kendi düzenlerini sağlamaya çalışmaları anlatılmaktadır. Özellikle geceleri ortaya çıkan bu çete, sürekli takıldıkları Sütbar`da, sahip oldukları şiddet arzusunu perçinleyen içeceklerini içtikten sonra oradan kafaları güzel ayrılarak, sokaklarda kendilerini eğlendirecek bir “av” bulma arayışına girerler. Bu “av” kimi zaman öldüresiye dövebilecekleri bir adam, kimi zamansa tecavüz edip zevk alabilecekleri bir kadın olmaktadır. Bazen hırsızlık yapıp ortalığı savaş alanına çevirerek, bazense başka çetelerle kavgaya tutuşarak içlerindeki dinmek bilmeyen öfke ve saldırganlığı dışa vurmaktadırlar.

 Otomatik Portakal

Alex ve çetesinin şehirde terör estirdiğini söylüyoruz, peki bu sokaklarda yaşayan hiç mi kimse çıkıp da 15 yaşlarındaki bu 4 gence bir şey söylemiyor? Hayır söylemiyor. İşte, kitaptaki ilk eleştiri burada yatıyor diyebiliriz. Bu toplumda insanlar, tüm gün çalıştıktan sonra akşamları kendilerine ayırabildikleri o birkaç saatte, kapının dışında yaşanan tüm olaylara sağır ve dilsiz olmaktadır. Kitabın bu bölümünde, görmezden gelen topluma ağır bir eleştiri yattığını görebiliriz.

Yine bu bölümde Alex ve çetesi bir akşam kütüphaneden çıkan bir adamı “öğretmen” olduğunu düşünerek dövmüşlerdir. Buradaki eleştirinin eğitim sistemine karşı yapıldığını söylemek yanlış olmayacaktır. Kütüphaneden çıkan adamın neden hemen bir öğretmen olduğunu düşündüler?

Bu bölümde benim dikkatimi çeken son eleştiri ise topluma/toplumsal yapıya karşı yapılmaktadır. Kitapta Alex ve çetesinin de içinde yaşadığı sokakların isimlerini hatırlayanlarınız vardır. “Umutsuzluk caddesi” ya da “Tükeniş sokağı” gibi isimlere sahip olan bu sokaklar, yalnızca birer isim olmaktan ziyade içinde yaşayan insanları, toplumu tasvir eden birer metafordur.

Daha evvelinde de söylediğim gibi ilk bölüm çoğunlukla antikahramanımız Alex ve çetesinin kanunsuzluklarını ve şiddet eylemlerini okuduğumuz kısımdı. Kitabı okuyanların çoğu bu 4 gençten, özellikle de Alex`ten fazlasıyla nefret ettiğini belirtir. Fakat Alex`in dindiremediği bu şiddet ve cinsellik eğilimini sebepsiz görmek, olaylara at gözlüğüyle bakmaktan başka bir şey olmayacaktır; çünkü Alex`in bu davranışlarının sebebinin davranış bozukluğundan kaynaklandığı açık ve nettir. Ayrıca kitapta bu 4 gencin yaptıkları her türlü davranışın tamamen dürtüsel, plansız ve anlık olduğunu; verdikleri her kararın o anki arzu ve isteklerine göre şekillendiğini görebilmekteyiz. Bu söylediklerimi Freud`un psikanalitik kuramında bahsettiği “id” (bilin dışı/alt benlik) kavramıyla bağdaştırmamız gerektiğini düşünüyorum.

 Otomatik Portakal

Gelelim Alex`in ıslah edilme sürecinin anlatıldığı ikinci bölüme… Bu bölümün, okuyanın durup sorgulamasına sebep olacak bazı etik tartışmalara açık olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. İkinci bölümde artık, Alex ve çetesinin arasında liderlik tartışmaları patlak vermeye başlar ve nihayetinde arkadaşları, Alex`in sırtından bıçaklayarak hapse girmesine sebep olur. O sıralarda dönemin iktidarı, toplumdaki şiddeti ve kanunsuzlukları en aza indirerek kendi koltuğunu sağlamlaştırma peşine düşmüştür ve bunun için de Ludovico deneyini geliştirir. Bu deneyin amacı, sorunlu gençleri topluma kazandırmak ve onları ıslah ederek iyi birer insan olmalarını sağlamaktır. Partinin iddiasına göre bu teknik sayesinde yalnızca suçlular ıslah edilmeyecek, aynı zamanda suç olgusu bile ortadan kalkacaktı. Bu süreçten sonra Alex artık bırakın kötü eylemde bulunmayı; birini dövmeyi ya da bir kadına tecavüz etmeyi aklından bile geçiremeyecek hale gelir. İşte bu noktada bazı etik tartışmalar ortaya çıkar.

  Çığır Aşmış Bir Distopya: Otomatik Portakal

Seçme şansı olmadan iyilik yapan veya kötü eylemlerden uzak duran bir insanı iyi biri olarak değerlendirmemiz mümkün müdür? Alex bu deneyden sonra ne zaman bir kötülük yapmaya kalkışsa, hatta bırakın yapmayı, birine zarar vermeyi aklından bile geçirse hastalık belirtileri göstermeye başlamaktadır. Artık Alex, eskiden düşünme gereği bile duymadan sergilediği davranışlardan şiddetle kaçınmaktadır. Papaz`ın da dediği gibi iyi insanların kötülük karşısında duyduğu manevi acıyı Alex fiziksel olarak çekmektedir. Burada size şunu sormak istiyorum, Ludovico Tekniği uygulandıktan sonra Alex`in davranışlarında hala özgür olduğunu söyleyebilir miyiz? Bana kalırsa o artık kendi kararlarını verebilen özgür bir birey olmaktan ziyade toplumun arzularına göre şekillenmiş otomatik bir portakala dönüşmüştür. Evet, artık kötülükten uzak durmaktadır; lakin bunu yalnızca Ludovico tekniğinin etkisiyle yapıyor olması, onun iyi biri olduğunu değil makineleşmiş bir insan haline geldiğini gösterir.

Bu bölümde tartışmaya açık birçok nokta olsa da yazıyı daha fazla uzatmamak adına yalnızca en önemlisine değinmek istedim. Umarım Otomatik Portakal kitabına ilişkin yazdığım analiz açıklayıcı olmuştur. Daha mutlu ve sağlıklı günlerde görüşmek üzere, hoşçakalın.

Haftalığın PeP'te!

İlk 15'a giren her içerik ile 200 TL kazan!

En popüler yazar sen ol!

Okunma puanını artır, kazan!

Liderlik Tablosu'na göz at!

Bu haftanın en çok okunanları.

E-bültenimize abone ol!

Haftanın en popüler içerikleri, en çok kazananlar ve staj haberleri bültenimizde.

Gizlilik Sözleşmesi'nde belirtilen hüküm ve koşulları kabul ediyorum.