Ayfer Tunç'tan Aziz Bey Hadisesi

Kültür ve Sanat - 21 Haziran, 2021 - Okuma Süresi: 7 Dk.

21 Haziran, 2021

Ayfer Tunç'tan Aziz Bey Hadisesi

İlk yazımda sizlere Ayfer Tunç'un sevgisizlik temasını işlediği bir öyküden, senaryo boyunca bize yaşadıklarını hissettirebilen Aziz Bey'den ve onun hadisesinden bahsedeceğim. Dikkat, spoiler içerebilir!

Ayfer Tunç, öykü ve romanlarında kendine has bir üslup yaratan sanatçılardandır. Olay ağırlıklı bir anlatımdan çok içsel sızıları, hüznü, yalnızlığı anlatan yazarın incelikli ve abartısız bir üslubu vardır. Aziz Bey Hadisesi adlı öyküsü onun bu anlatım tarzını ortaya koyan önemli eserlerinden birisidir. Anılan öyküsünde Aziz Bey’in yanılgısını ve aşk acısını anlatır. Tunç, sanat hayatına 1983’te Edebiyat ’81 dergisiyle başlamıştır. Yazarın ilk öykü kitabı Saklı, 1989’da yayınlanmıştır. Daha sonra bu öykü kitabını Evvelotel öykü kitabıyla birleştirerek Evvelotel-Saklı adıyla yeniden yayımlamıştır. Yazarın öykü kitapları Evvelotel-Saklı, Mağara Arkadaşları, Aziz Bey Hadisesi ve Taş- Kâğıt Makas’tır. (Sönmez, 2018:1)

Tüm Ayfer Tunç öykülerindeki gibi, sevgi bir türlü tecelli etmez. Aziz Bey'in gençliğinde de kendisine tutulan kadınlar sevgilerinin karşılığına göremezler. (Harmancı & Solak, 2010: 91-92)

Aziz Bey Hadisesi'nde olay örgüsü daireseldir, yani öykü başladığı yere döner. Olaylar yalnızca bir kişiye bağlı olarak başlamış ve gelişmiş, bu sayede dallanıp budaklanmamıştır. Ayrıca entrika ve gerilime yer verilmemesi de Aziz Bey’in yanılgısının merkezde tutulmak istenmesinden kaynaklıdır. Öyküyü, öykünün tümünü kaplayan hüznün oluşturduğu monotonluktan kurtarmak için Ayfer Tunç, bazı kısımlarda şarkılardan alıntılar yapmıştır. Öyküde kullanılan anlatım, okuru da kahramana yakınlaştırır. Okuyucunun dikkatini çekmek için “Leitmotiv” tekniği uygulanmıştır, yanılgı kelimesinin sık sık tekrarlanması buna bir örnektir. 

Ayfer Tunç bu öyküde Aziz Bey’in yanılgısını ve bu yanılgı sonucunda çektiği aşk acısını anlatır. Aziz Bey, öykü boyunca aynı ruh halindedir; hayat, hüznün pençesinden kurtulmasına müsaade etmemiştir. O hep melankoliktir. Bu tasvirden çıkmadığı için de düz bir karakterdir. Yaşamını saran hüznü yaşamı boyunca sürdürmüştür. Sevdiği kadını otelde beklediği üç günde bile huzursuzdur.

"Bir gece Zeki'nin meyhanesinde acıklı bir hadise oldu." diye başlıyor hikayemiz. Zeki'nin meyhanesinde başlayan bu hikaye, yine Zeki'nin meyhanesinde bitiyor. Aziz Bey’in hayatı kısa aralıklarla anlatılmış ve Zeki’nin meyhanesinden kovulma sahnesiyle noktalanmıştır. Belki de bu sahne, onun son yanılgısıdır. 

Öyküde Aziz Bey’in gençliğinden yaşlılığına kadar uzanan zamanın anlatımı anakroniktir. Zaman belirteçleri, Aziz Bey’in Maryam’ın peşinden Beyrut’a gittiği sırada belirgin bir şekilde kullanılmış, onun dışındaki yerlerde gençliğinde, orta yaşlılığında, yaşlılığında gibi belirsiz ifadeler kullanılmıştır. (Sönmez, 2018:21)

Tamburi Aziz Bey'in yaşamı geriye dönüş tekniği kullanılarak anlatılır. Aziz Bey kendisini gerçekten sevmeyen Maryam'a tutulup onun ardından Beyrut'a kadar gitmiş, fakat Maryam’ın, kaldığı otele onu görmeye gelmemesiyle hayal kırıklığına uğrayıp İstanbul'a dönmüştür. Dönmeden önce Beyrut’ta tanıştığı bir kişi sayesinde önce Beyrut’ta 6 ay boyunca sahnede tambur çalarak para biriktirmiş, sonra biriktirdiği bu parayla İstanbul’a dönmüş ve burada sahne almaya başlayarak ün salmıştır. İstanbul’a döndükten sonra annesinin öldüğünü öğrenmiştir. Olgunluk çağında ise kendisini seven Vuslat'ı bu defa Aziz Bey sevmemiştir. İlerleyen yıllarda Vuslat hastalandığında Aziz Bey kendisinin babasına ne kadar benzediğini fark edip büyük bir gayretle Vuslat’ı iyileştirmek için uğraşacak fakat ne yazık ki başarılı olamayacak, “kırgın bir kalbi taşımaktan yorgun düşen” Vuslat’ı da kaybedecektir. İstanbul’a geldikten sonra aldığı sahnelerde hep hüzünlü şarkılar söylemiştir, bu durum başlarda iyi karşılansa da bir zaman sonra insanların hoşuna gitmemeye başlamıştır. Bu sebeple hikậyenin bitiminde çalıştığı yerden, çalıştığı son kişi olan Zeki tarafından kovulacaktır.

Ayfer Tunç’un bu kadar sakin ve sade bir ifade şekliyle bu kadar yoğun bir anlatımı başarabilmesinin ona has bir yazma şekli olduğunu söyleyebiliriz. (Sönmez, 2018:22)

 

Şimdi de öykünün beni en çok etkileyen iki bölümünden ve bana neler hissettirdiklerinden bahsedeceğim:

 

“Aziz Bey yağmur altında dizlerinin üstünde doğruldu, sağ elini ölmekte olan bir kuşun pençesi gibi açarak havaya uzattı. “Ver kolumu…” diye inledi.” (Tunç, 2006:87)

Öykünün beni en çok etkileyen kısımlarından biri burası, koskoca Aziz Bey’in Zeki karşısında iki büklüm, çaresiz, bitik bir şekilde durup yıllar önce Beyrut’ta yaptırdığı kostümünün kolunu isteyişi… Hayatın onu ne kadar yorduğunu, bugüne gelene kadar omzunda ne kadar yükün biriktiğini, eşini kaybetmenin verdiği acıyı, hepsini tam olarak burada hissettim. Kitabın içine girip Aziz Bey’i yerden kaldırıp ona yardım etmek istedim. Zaten yıllar önce yaşadığı yanlış bir aşk yüzünden yaşayabileceği güzel bir aşkı da kaçırmış, iyice yalnızlığa gömülmüş bu adamı yaka paça dışarıya atan Zeki’ye, kendi çapında haklı olsa da içten içe kızdım.

 

“Cami avlusu pek kalabalık değildi. Birkaç dostunun arasında çocuksu ve ağlamaklı bir ifadeyle dikilen Aziz Bey o şaşaalı günlerin tamamen geride kaldığını, kendini kesin ve acımasız bir yalnızlığın beklediğini anladı. Bir zamanlar masasını dolduran o neşeli sesler derinden derine kulağına geliyor sonra bulutlarla yüklü havada dağılıyordu. Her şeyi, herkesi kaybetmişti. Bütün bu kayıplar arasında en acısının Vuslat olduğunu hissetti. Oysa Vuslat’ı hep bir gölge, loş bir ışık, duvarların renginde kaybolan bir eşya gibi görmüştü. Ortadan kaybolsa da yokluğu anlaşılmayacak kadar sıradan bir eşya… Sevmek için zaman bulamamış, daha doğrusu hiç aramamıştı.” (Tunç, 2006:72)

Aziz Bey, giderek babasına benzediğini çok geç fark ediyor. Bunu anladığı zaman, yıllarca Vuslat’a nasıl davrandığının da farkına varıyor. Ne yazık ki bir şeyleri düzeltmek için çok geç kalmış. Vuslat’a son zamanlarında merhametle, sevgiyle yaklaşması; onun için, onu kaybetmemek için çabalaması beni çok etkiledi. Bunca yıl sonra farkına varması da aynı zamanda üzdü. Aziz Bey başka şeylerden Vuslat’ı düşünmeye hiç vakit bulamadı, bulmadı. Vuslat onun için gerçekten de bir gölge gibiydi. Yemeğini yapan, çamaşırını yıkayan, sofrada onunla birlikte yemek için bekleyen fakat çoğu zaman tek kalan bir gölge gibi… Aziz Bey ise bu gölgenin aslında ne kadar değerli olduğunu anladığında Vuslat çoktan hastalanmış, yatağa düşmüştü. Bir sevda uğruna başka bir kalbi yordu Aziz Bey, kendi hüznüyle Vuslat’ın kalbini yorgun düşürdü. Yıprattığı bu kalbi fark ettiğindeyse Vuslat’ın yaşayacak bir ömrü kalmamıştı; Aziz Bey’in ömrünü saran bu hüzün, Vuslat’ın kalbini çoktan öldürmüştü. 

 

Okuduğunuz için teşekkür ederim...

Haftalığın PeP'te!

İlk 15'a giren her içerik ile 200 TL kazan!

En popüler yazar sen ol!

Okunma puanını artır, kazan!

Liderlik Tablosu'na göz at!

Bu haftanın en çok okunanları.

E-bültenimize abone ol!

Haftanın en popüler içerikleri, en çok kazananlar ve staj haberleri bültenimizde.

Gizlilik Sözleşmesi'nde belirtilen hüküm ve koşulları kabul ediyorum.