Rüya Nedir? Bilinçaltı Yansıması mı İlahi Bir Mesaj mı?

"Neden rüya görüyoruz?" diye asırlardır düşünüyor insan. İlk insanlardan bu yana hepimiz rüyaların bir mesaj mı yoksa günlük yaşantımızın başka bir dünyada şekillenmesi mi olduğunu düşündük. Kimisine göre bu gerçek benliğin kendini göstermesiydi. Peki herkesin rüyalar ya da rüyaları hakkında yaptığı binbir çeşit yorumdan öte: Rüya nedir?

Hafızanın Boşluklarında - Dominique Appia

Bir anı bile düşünmeden geçirmiyoruz. Gördüklerimizin farkında değiliz. Farkında olmadıklarımızla beraber her şeyi zihin çöplüğümüze gönderiyoruz. Daha sonra karşımıza ne çıkacağını, nasıl çıkacağını bile bilmiyoruz. Rüyalarımıza boşalıyor gördüklerimiz. Peki ne anlatmak istiyorlar? Anlam veremediğimiz rüyalarımız bir şey anlatmak istiyor. Bu yüzden kaçıp saklandılar zihnimize. Bizden bir şey istiyorlar. Belki de ''bir şey'' isteyen bilhassa kendimizizdir.

 Bu yazıda sizlere neden rüya gördüğümüzü ve gördüğümüz rüyaların bize ne anlatmak istediğini anlatacağım. Tarihimizin en başından beri gözümüz açık veya kapalıyken gördüklerimize anlam arıyoruz. Aslında doğduğumuz dünyayı zaten zamanla kavrayabiliyoruz. Fakat gözlerimizi kapatıp uykuya daldığımızda derin karanlığa gömülmemiz gerekmez mi? İlk insanlardan bugünümüze hepimiz rüyalarımızı anlamak istedik. Hatta kimisini öyle gerçekçi ve arzularımızı karşılarcasına görmüştük ki gerçekleşeceğine inandık.

Sigmund Freud (1856-1939)

Rüya üzerine sayısız araştırma ve fikir ortaya atılmış. 1900'lü yılların başında psikanaliz biliminin kurucusu nörolog Sigmund Freud gördüğümüz tüm rüyaların ve kabusların günlük hayatımızda yaşayıp gördüğümüz imgelerin ve bilinçaltımızdaki arzularımızın ortak bir ürünü olduğunu savundu. Freud, uyandığımızda hatırladığımız bilinçdışındaki simgelerimizin açığa vurmadığımız düşüncelerimiz, arzu ve dürtülerimiz olduğunu bu hatırladığımız bilinçdışındaki anlarımızın bilincine varmayıp bunları bastırmayı tercih ettiğimizde ortaya psikolojik problemler çıkabileceğini öne sürmüştür.

Carl Gustav Jung (1875-1961)

Jung'a göre rüyanın kaynağı bilinçdışıdır. Bilinçdışımızda gördüğümüz unsurların bize ne anlatmak istediğini anlamalı ve ne anlama geldiklerini kavramalıyız. Jung rüyaları üçe ayırıyor: Büyük rüyalar, ortak rüyalar ve çocukluk dönemi rüyaları. Bununla beraber gördüğümüz bu rüyaların birçok fonksiyonu olduğunu ve bu fonksiyonlardan en önemlisinin bilinçdışımızdakilerle bilincimiz arasında bir köprü işlevi görmesi olduğunu savunmuştur.

Bazılarımız gördüklerimizin sadece zihnimizin uçsuz bucaksız derinliğinden yansımalar olduğunu değil de ilahi güçler tarafından bildirilen görüntüler olduğunu düşünüyor. Geçmişimize döndüğümzde böyle düşünmelerinin pek de yersiz olduğunu söylememek lazım. Tevrat'ın Tekvin bölümünde Hz. Yusuf'un rüyalarından bahsedilmiş, Talmud'un son kısmı rüyalara ayrılmış, İncil'de rüya anlamına gelen 12 sözcükten bahsedilmiştir. Aynı zamanda birçok Yahudi ve Hristiyan rüya tabircisi olduğu bilinmektedir. Kur'an'da ve hadislerde sıkça rüyalardan bahsedilmiş, peygamberlerin almaları gereken kararlar ve yaşanacaklar salih rüyalar vasıtasıyla vahyedilmişir. Alimlerin çoğuna göre ise rüyalar insanın ruhu ile gördüğü aklı ile idrak ettiği bir olaydır. 

Rüyalar hakkında konuşmak hiçbir zaman son bulmayacak. Anlam vermeye çalışacağız rüyaklarımıza. Çünkü tutunmaya, duyulmaya ihtiyaç duyuyoruz. Farkında olmadıklarımız gördüklerimiz değil kim olduğumuz. Gerçek benliğimizi arıyoruz, bilmiyoruz. Çünkü insan muhtaç kendine. Kim olduğunu bulmaya, aramaya aç. Farkında değiliz. Rüyalarımız yetişiyor sessiz imdat çığlıklarımıza. Rüyalarımız bizi iyileştirmek istiyor.